17 Ocak 2015 Cumartesi

Bilinmezlik

Belirsizliklerin tam ortasında rakı sofrasındayız. Ben sevmem ki rakıyı, neymiş hem o öyle. Rengini anında belli eden rakı hangi deliğe giderse gitsin bence. Dertlerin süzülüp aktığı o masada bu seferlik kalmasın rakı. Ayrıca ben kimseyi, hiçbir şeyi istemiyorum ki masamda artık. Her gelen bir şeyler götürüyor, kendime o kadar uzağım ki. Ne zaman bu kadar koptum kendi gerçeklerimden bilmiyorum. Her defasında işler tam düzelmişken arap saçına dönüyor ya, işte ben kendimi tam o anda f hatta g planlarını kurarken buluyorum. Hayallerimin alfabedeki harf sayısından daha fazla olması ve her geçen gün alfabemden eksilen bu hayaller kırıklarıyla birlikte acıtıyor canımı. Yeter bile demeye fırsat kalmadan bir yenisi daha...
Neden bilmiyorum, inan ki bilmiyorum! Bir şeyleri yerine koyarken kendi hatalarımı göremiyorum. Kırık dökük her şey...Yıkılanları onarmaksa ayrı bir dert benim için, yenilerini kurmaya ise hiç girişemiyorum. Domino taşları misali her şey, git gide sonuna geldiğimi hisseder gibi oluyorum; pes edeceğim sanki.Sonra bir an düşünüyorum, ne için! Tüm bu belirsizliğe açtığım savaş daha ne kadar yıpratabilir ki beni, daha kaç yara alabilirim. Kendimi hiç yormadan kaç kere üzebilirim düşünüyorum. Cevap sanrılı bir şekilde dank ediyor adeta beynime: tik tak... Kim bilir! Sen bilemezsin kim bilecek be güş! Değil mi?
Uzaklaşmak istediğimin farkındayım ama daha ne kadar uzağa gidebilirim ki. Veyahut aslında derdim yakınlaşmaksa yanlış yoldayım vesselam.
Karar verdim, akışına bırakıyorum. Yazamıyorum bile uzun zamandır, anlatamıyorum kendimi. -kendime bile- Kelimeler düğümleniyor, sözcükler koro halinde gözyaşlarıma sıkışmış göz pınarlarımdan bağırarak susuyorlar sanki. Onları tutsak etmeye çalıştığımdan mıdır nedir, tutsaklıklarını eğlence haline çevirdiler bile. Gözyaşı susuşu kadar ağrılı bir zamanın yarası nedir bilemezsiniz! Geceler boyu içe atılan tüm delik deşik hayaller birikip sussa sizde de, eminim siz de duramazsınız yerinizde!
Neyse uzatmayacağım, bu sefer bu kadar.Peter Pan oralardasın biliyorum...Artık gelme vaktin gelmedi mi sence de. Ya sen Dorothy Gale! Hadisenize, çabuk olun! Sizi bekliyorum!

Dipnot: Çorap söküklü hayaller dağındaki yanardağ patlamasını sabırsızlıkla beklemekteyim...

21 Aralık 2014 Pazar

Yalın

Etrafımdakilere kendimi vermeden ilerliyorum, dur duraksız. Nerdeyim bilmiyorum. Bir önemi de yok zaten önemi olan şeylerin değer görmediği bir dünyada. Yalın ayak basıyorum yere, ayağıma ne batıyor bilmeyerek. Hangi acılar zorla girmek istiyor bedenime ben kabul etmez iken. Ve hangi rüzgar savurdu beni buralara; sormadan,etmeden.
Hayat işte... Sen nerede, nasıl, kim olduğunu anlamaya çalışırken vurmuşsa okkalı bir tokadı o tutsak yüzüne birden, susma. Asla pes etme. Devamı gelecek kısa zamanda, kendini korumaya fırsat kalmadan. Ayağına batan camlar ayağını kanatmakla kalmamış, artık bedeninin bir parçası olmuşsa eğer; korkma. Sen de camdan kalbe sahip olduğunu unutma! Acıların sen ilerledikçe peşinden geldiği bir dünyada, yıkılmak güçlendirir insanı. Gülmekten çekindiğin her durum için on katı gözyaşıyla karşılaştırıyor ise hayat seni, git kendini boğ gözyaşı denizinde. Tutsaklığının aidiyetini bir köşeye süpürdüğü sonsuzluğa doğru çıkmışken yola, sırtına aldığın çantayı at yere! Sırtında taşıdığın yüke borçlanmış iken, at kendini sonsuzluğa.Kurtul!
Zor olmamalı yola çıkmak; çıplak bir şekilde, dünyanın tüm nimetlerinden(!) ayrılarak. Ayırt ederek kendini senden, uzun sürecek bu yolda. Ve bilerek, sana kendini adamış olanı 'aidiyete tutsaklar dükkanı'nda satılık bırakacak kadar yorgun düşmüş bulacağını.
Küçük bir aşk masalı benimkisi, sonsuzluğa. Sonsuzluğun aşkı sonsuzluk iken ruhum tok benim bu zamansızlığa, kör olmuşluğa, apansızlığa ve insanların vurdumduymazlığına...

28 Eylül 2014 Pazar

Yolculuk

Bir sabah aniden çalan telefonla değişen hayatlar, değişen kişilikler. Belki bir kazanç belki de kayıp haberi. Alarmı ertelediğimiz gibi olsa gelen aramalar ne haberimiz olabilirdi ki zaten.
Tek bir telefonla değişti her şey. Uyuyordum açmadım. Ararım uyanınca dedim. Ne mi kaybettim, neyim varsa. Bir parça olan umudumu, bel bağlamaya korktuğum hayalimi... Olur da benimle, bizimle kalır dediğim can gitti. Açsaydım neler değişirdi bilemem. Bir treni kaçırmayla değişen hayatlarımız var, bunun farkında olmalıyız. Anı ne denli değerlendirebilirsek kaybettiklerimizi o kadar kazanca çeviririz. Evet, siz de haklısınız. Fazla optimist davranıyorum. Zorundayım! Biten gözyaşları benimleydi ilk kaybımda. O gitti ama güzel şeyler bıraktı ardında. İsteyerek mi gitti bilemem ama herkes onun güle oynaya gittiğini biliyor, ardında hiçbir kırıklık, kırgınlık bırakmadan. Bana bıraktığın her şey için çok teşekkürler... Her zaman kaba kızın olmaya devam edeceğim. Yanında olduğumda gıdıkladığın ayağımı çekeceğim ve bisikletinin arkasında tüm çarşıyı seninle gezeceğim. İyiki vardın! Kendine çok dikkat et!        - Kaba kızın

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Yeter mi!

Sözcükler sizi tutsak aldığında, o harflerin içinde boğulur kalırsınız. Kurumuş dudaklarınızdan bir harf çıkması için döktüğünüz onca tere bir ömür verebilirsiniz belki de. Ya da istemsiz dökülen her harf için kendinizi kaç ölümle cezalandırmak istediğinizi seçersiniz, seçebilirsiniz. Eğer ki tüm bunlardan kaçmak ve uzaklaşmak yolundaysa şayet tüm düşünceleriniz, izin veriyorum boğulun hüzün denizinizde. İki güncük umut içmeyin, son yudumunu ağzınıza almayın gözyaşı çorbanızın. Bırakın bizi sizin tabirinizle "kendi çöplüğümüz"e. Yapmacık ve lakait tavırlardan sıyrılıp kendinize dönmeyi bir an olsun düşünmediyseniz eğer hiç uğramayın çöplüğümüze. Güvenmenin ne demek olduğunu bilmek ya da öğrenmemek değil isteksizce reddetmekse niyetiniz kaybolun siz de kendi denizinizde. Hala neden bahsettiğimi bilmiyorsanız eğer çok zorlamayın yüzün kendi denizinizde. Çöplükler suyu sevmez bilir misiniz? İşte tam da bu yüzden arınma vaktinizi çöplükte geçirmemelisiniz. Ve hüzün salatama ortak olmak niyetindeyseniz de belirteyim: o öküz öleli çok oldu.
Hani bilir misiniz sonbaharda yapraklar dökülür ve çıplak kalır ağaçlar, işte o zaman kim bir ağaçtan kendine hatıra bırakmak ister ki çöpçülerden başka. Sen hiç bu yaprak da solmuş bunu birine vermeliyim diyen birini gördün mü? Peki ya sen sadece ilkbaharda açan çiçeğe neden solgun değilsin diye sordun mu? Gereksiz değil mi her şey! Sormak bu kadar zor mu ! Siz hiç solmuş bir yaprakla konuştunuz mu, ona olanları anlattınız ve dinlediniz mi! Bizim çöplükte bunu hep yaparlar; solgun yapraklar yeşerir çiçek açar, ölen öküzler orda canlanır. Evet, evet hepsi olur bizim çöplüğümüzde. Ne biliyor musunuz bizim çöplüğümüzde herkes konuşur, senin dilsiz zannettiğin o kişi de konuşur. Bizim çöplüğümüzdeki pislikler konuşur! Çünkü biz kendi çöplüğümüzde öten minik horozlarız ve sizin denizinize adım atmayız!

Dipnot: Bu yazı kendi 'pis' çöplüğünde pervasızca uyuyan pisliklere gelsin! Rahatsız edilmemek ve daha da susmak için! Tüm çöplüklerde sessizlik! Haydi bakalım daha da pislikleşmeye ne dersiniz?
Dibin dibi not: Kendi çöplüğümde kendi çöplerimle çöpleşiyorum, suç mu!

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Canım, her şeyim...

Nasıl anlatsam bilemiyorum. Sadece şunu biliyorum ki bugün (7 Temmuz) benim için gerçekten çok önemli bir gün. İşte bundan 16 yıl önce olan olmuş :) Ahh minik kuşum, her şeyinle iyiki varsın.
O kadar çok şey paylaştık ki ve sen o kadar çok şeyi değiştirdin ki bende. Bir o kadar da o kadar çok şey bıraktın... Fındık aroması sevmeyen ben şuan fındıklı kahve içiyorum mesela :) Evet, belki küçük bir şey ama çok değerli.
Her zaman burada olduğunu bilmek o kadar güzel ki. Aynaya bakınca orada olduğunu görebiliyorum her ne kadar şuan aramızda 9000 km olsa da tek bir skype aramasına bakar. Benden kurtuluşun yok minik kuş. Söylemek zorundayım ya iyi ya da kötü her zaman iyiki benleydin. O kadar rahattım ki bana ''geçer güşüm geçer'' derken bu kadar güven veren bir dostumun olmasıyla. Ses kayıtları, sessizlikler, şarkılar, pasta yiyişler :)
Sen inan bana her şeyin en güzelini hak ediyorsun, çünkü domatesli krakerin başlattığı bir şey bu. Unutmadan söyleyeyim sana en büyüğünden taze bir meyveli pasta borcum olsun bu güne özel :) Tabi tek bir şartla :)
Zaman geçti farkındasın sen de. Değişen şeyler oldu biliyorsun, aynı kalan az şey var. Bildiğim şey şu dostluğumuz gerçekten çok güçlü, hani demiştim ya sana bizde herkeste olmayan bir şey var ve o yüzden şanslıyız diye. Evet evet süper güçler, hahahaha.

Sana bir sır vereyim mi, sen çok şanslısın. Sen sen olduğun için, her şeyinle. Minik şapşalım benim...( her ne kadar böyle dememden hoşlanmasanda)
Daha çok zamanımız var saçmalamak ve susmak için. Seni çok seviyorum minik kuşum. İyiki, iyiki, iyiki varsın ve benim canım, kardeşim, en yakınım, her şeyim oldun...

 ''Gelişin yok mu beyaz bulutlarla...''

Daha önce demiştin ya hani: ''Hayallerin trajik kaderi budur. Ama yine de hayalsiz yapamayız. İyiyi ve kötüyü tanıyacağımız yolda yürüyebilmek için hayaller gereklidir..". Sakın o hayallerini bırakma canım. Sen onlarla güzelsin... Burdayım, her zaman. Ben de hayal kurmaya devam edeceğim... İyiki yanımdasın, iyiki yanımdaydın... '' Sen hep böyle kal...''

Dipnot: Orada fazla eğlen!
Dibin dibi not: Seni çok seviyorum şapşal!


''Ansızın çalınca yine kapın
Tanırsın sesin, tanırsın sessizliği
Ansızın soğuyunca avuçların
Tutarsın elini, özlersin ellerimi
Ve zaman öperken alnından
Okşarken yüzünü, söylerken son sözünü
Bazen böyle olur, bazen konuşamazsın
Kayar ellerinden aşk, onu tutamazsın
Sen hep böyle kal''


























5 Haziran 2014 Perşembe

Virgül

Uzun zaman oldu. Cümlenin başını unutmamıza ramak kalmıştı ki koyduk virgülümüzü. Şimdi de cümleye devam ediyoruz. Bense kaldığım yerden sesleniyorum kendime, "mutlusun devam et!". Çok mutluyum. Hem de çok. En değerlim, canım, miniğim... Döndük biz, satır aralarında gizlenmiş anılarla döndük.
Şimdi ben kaybettiği kitabını bulan bir çocuk gibi şen, uzun zamandır görmediği dostuna sarılan kadar neşeli ve görmeyen birinin gördüğü ilk renkte duyduğu mutluluğa sahibim. Hani kalemi uzun zaman eline almazsın da aldığın ilk an huzura erersin ya, işte öyleyim. Böyle uçsuz bucaksız bir sahilde yağan yağmurun altında tek başıma yürüyorum sanki; martıların kanat sesleri, denizin o tanıdık ferahlatıcı ruhu. Hepsi orda...
Çok mutluyum yazamıyorum. Sarılmam lazım... Sadece mutsuzken mi yazıyorum gerçekten? Bilmiyorum. Tek bildiğim iyiki varsın Romy!! İyikiii!!!

26 Mayıs 2014 Pazartesi

'Mış' gibi

Çok kırmış, çok kırılmış gibi. Elini bırakmaya kıyamamış, hapsetmiş gibi. Ve sonunda ayrılmış iki el, iki kalp, iki göz ve o iki koku.
Çok sevmiş, çok sevilmiş gibi. Çok paylaşılmış yaşananlar, senli benliden uzakta. Biz olunmuş. Dost, kardeş, can olunmuş.
Daha fazlası olmuş. Can'ı kırılmış canın. Can canı yanarken canının, kendi canı yanmış. Çok yanmış. Çok kırlmış ikisi de.
Ardından konuşulmuş, defalarca susulmuş. Biri konuşurken susmuş diğeri. Öyle susmuş ki, sessizliğin kendi sesi dahi kaybolmuş içindi.
Ve işte şimdi olan olduğuyla kalmış. Yaşananlar zamanın ardına gizlenmese de, her daim el sallar olmuş etraftan.
İşte bu yüzden biri arafta kalmış diğeri de ...

...
Kelimeler susmuş
Tek bir harf yol almamış.
Suskunluğa eşlik etmek istemişler.
Şimdiyse, herkes susmuş.
Konuşan tek onlar olmuş.